13 Ağustos 2007 Pazartesi

Efes Antik Kenti

İlk çağın en ünlü şehirlerinden biri olan Efes, Küçük Menderes nehrinin sularını boşalttığı körfezin yakınında kurulmuştur. Tarıma elverişli toprakları, Doğu’ya açılan büyük ticaret yolu oluşu, gerek putperestlik gerekse Hıristiyanlık döneminde çok önemli bir dini merkez oluşu, tarihe büyük bir kent olarak geçmesini sağlamıştır. İlim ve sanat Dünyasında da adını duyurmuş, ünlü kişiler yetiştirmiştir. Bunlar rüya tabircisi Ardemidotus, şair Callinos ve Hipponax, filozof Heraklitos, Ressam Parrhasius, gramer bilgini Zenodotos, hekim Soranos ve Rufus’tur. Efes’in tarihi M.Ö.6000’lere uzanmaktadır ki bunu, son yıllarda Arvalya ve Çukuriçi höyüklerinde ele geçen buluntular ortaya çıkarmıştır.

Ayasuluk Tepesinde yapılan kazılarda burada Erken Tunç Çağından günümüze kadar kesintisiz yerleşmenin varolduğunu göstermiştir. Bu da eski Efes’in Ayasuluk tepesinde olduğunu, buranın Anadolu kavimleri ve Hititler tarafından iskan edildiğini ispatlamaktadır. Ayrıca Hitit yazılı metinlerinde Apasas olarak geçen kentin bu kent olduğu da kesinleşmiştir. Antik yazarlar Strabon ve Pausinias, tarihçe Herodot, Efes’li şair Callinos gibi antik kaynaklar Efes’in Amazonlar tarafından kurulduğuna ve yerli halkın Karyalılar ve Leleglerden oluştuğuna işaret etmektedirler.

M.Ö.11 yüzyılda Atina Kralı Kodros’un oğlu Androklos, diğer kolonistler gibi Anadolu’ya gelmiş, Efes civarına yerleşmiştir. Söylenceye göre; Androklos yeni bir şehir kurmak için yol çıkmadan önce kahine danışır. Kahin ona şehri kuracağı yerin bir balık ve yaban domuzu tarafından gösterileceğini söyler. Adamlarıyla birlikte Anadolu kıyılarına adım adan Androklos yakaladıkları balıkları tavada pişirirken, tavadan fırlayan bir balığın sıçrattığı kıvılcımlar çalıları tutuşturur. Çalıların arkasında bulunan bir yaban domuzu alevlerden korkarak kaçmaya başlar. Bunu Andraklos kahinin söylediklerini hatırlar ve atına binerek yaban domuzunu takip eder ve onu öldürür ve yaban domuzunu öldürdüğü yere kentini kurar. Bu söylence Hadriyan Tapınağının frizlerinde betimlenmiştir. Bu kabartmaların orijinalleri ise Efes Müzesinde sergilenmektedir.

Helenler buraya geldiklerinde Anadolu’nun hemen hemen her yerinde olduğu gibi Ana Tanrıça Kybele’yi baş tanrı olarak buldular. Yerli halkla anlaşabilmek için Artemis’i ana tanrıçayla bir tutarak aynı yerde tapınmaya başladılar. Artemis Efes’te Anadolu’nun ana tanrıçası Kybele’nin yerini alarak bereket tanrıçası olmuştur. M.Ö. 625 yılında ilk Artemis tapınağı inşa edilir. M.Ö. 7.yy’da kent Kimmerler’in istilasına uğrar ve Artemis Tapınağı yerle bir edilir. M.Ö. 560’da Lidyalı’lar tarafından Efes ele geçirilir ve kent Artemision çevresine taşınır. Bugün gezilen Efes Büyük İskender’in generallerinden Lysimachos tarafından Bülbül ve Panayır dağları arasındaki vadide M.Ö. 3.yy da kurulmuştur. Kent Akdeniz’in önemli deniz ticaret merkezlerinden biri olmuştur. M.Ö. 2.yy’da Romalıların egemenliği altına giren Efes hızla gelişmeye başlamış ve Roma İmparatorluğunun Küçük Asya’daki başkenti olarak M.S. 2.yy’la kadar en parlak dönemini yaşamıştır. O dönemde kentin nüfusu 250 bin’e ulaşıyordu. Yaşanan büyük depremler ve Bizans Döneminde Küçük Menderes’in getirdiği alüvyonlarla dolan limanın büyük bir bataklık oluşturması ve sıtma salgınının baş göstermesi sonucunda kent terk edilir. Efesliler kentin ilk kurulduğu Ayasuluk tepesine yerleşirler. 1304 yılında Selçuklu’lar tarafından ele geçirilen kent 1426 yılında Osmanlı topraklarına katılır. 1914 Ayasuluk adı Selçuk olarak değiştirilmiştir. 1957 yılında İzmir’in ilçesi olmuştur.

BERGAMA KÜTÜPHANESİ

Kuzey stoaların doğu tarafına bitişik olan yapı, ünlü kütüphanedir. Bergama kütüphanesi, II.Eumenes zamanında yapılmıştır. Kütüphanenin okuma salonu, doğu bölümünde bulunan ayak, bir oda idi. Rafların duvara dayanmadan durmaları için boşluklar kullanılmıştır. Bu önlem kitapların rutubetten korunması için alınmıştır. Bu salonda binlerce el yazmasının bulunduğunu gösteren bulgular vardır. El yazmaları, büyük ölçüde şaplanmış derilerden meydana geliyordu. Bugünkü kitaplar şeklinde ya da katlanmış halde raflara dikine konuluyordu. Eski yazarlarca Bergama kütüphanesinde 200.000 cilt bulunduğu bildirildiğine göre geri kalan yazmaların öteki üç odada ve daha başka yerlerde olduğu düşünülmektedir. Okuma salonu olarak kullanılan bu büyük odanın tavanı ahşap ve semerdam şeklinde idi. Yan duvarların üst kısmında açılmış olan pencerelerden ışık alıyordu. Kütüphanenin arkasında büyükçe bir evin kalıntılarına rastlanmaktadır. Akropol’ün bugün kullanılan yolu bu evin ortasından geçmektedir. Batıdaki basamak günümüzde yapılmıştır.

AGORA

Akropolis’in güney ucunda Zeus Sunağının hemen altında Yukarı Agora bulunur. Agora dor düzeninde andazitten bir stoa ile çevrili idi. Stoalar Bergama’da adet olduğu üzere, tek katlı ön kısımları sütunlu salonlar halinde, üç katlı arka ve yan yüzler ise düz duvar şeklinde inşa edilmişlerdi; arka ve yan yüzlerin alt katlarında kapılar ve her iki üst katlarda da pencereler vardı. İki alt katta odalar ve depolar bulunuyordu. Agoranın sunağı meydanın batısındaydı.12mx6m ölçülerindeki bu tapınağın bugün yalnızca temelleri görünmektedir.
Aşağı Agora II.Eumenes zamanında kentin genişletilmesi sırasında yapılmıştır.

ZEUS SUNAĞI

Sunak M.Ö. 180-160 yılları arasında Galatlara karşı zafer kazandırdığı için Zeus adına yapılmıştır. 69x77 metre ölçülerinde olan sunağın dört bir yanı açık ve anıt her yerden rahatlıkla görülebiliyordu. Akropolis’in bu önemli ve en büyük yapısı Eumenes II tarafından inşa edilmişti. Sunağın mimari parçaları ve tüm kabartmaları 1871 yılında Alman mühendis Carl Humann tarafından bulunmuştur. Ele geçen parçalarla sunak Berlin Müzesinde orijinaline uygun bir şekilde tamamlanarak ayağa kaldırılmıştır. Bugün sunağın yerinde maalesef sadece podyumu görülmektedir. Sunak üç katlı bir podyum üzerinde yükselir. En altta metrelik bir podyumda bulunur ve 36.50x34.20 metre ölçüsünde 5 basamaklı bir krepis, onun üzerinde de at nalı şeklinde üç kademeli asıl yapı kısmı yükselir. Bunun alt katını bir podyum, orta katını kabartmalı friz ve üst katını sütunlar oluşturuyordu. 120 metre uzunluğunda 2.30m. yüksekliğindeki friz üzerinde kabartma halinde Tanrılarla, Gigantların savaşları anlatılmaktadır.

ARSENAL

M.Ö. III ve II. yüzyıllarda, özellikle korunmuş, Bergama Kalesi'nin en dıştaki alanda kuzey güney doğrultusunda uzanan beş magazin yapısı kurulmuştur. Burada bulunan ve bugün aşağı agorada korunan 13 farklı çapta 900 gülle mancınık biçiminde sapanlar ile atılırdı. Eski çağda da gülleler magazinler dışında depolanır, magazinlerde özellikle çabuk bozulan erzak ve tahıl saklanırdı. Üzerindeki ağırlığı taşıyabilmek için ızgara biçiminde birbirine yakın duvarlar halinde inşa edilen temellerde etkin havalandırma için yarıklar bulunuyordu. Çatıları kiremitle örtülü büyük ahşap galerilerden oluşan asıl magazinlerde yiyecek dışında kalede kalan savaş araçları da saklanırdı. Arsenalin güneydoğusundaki kral birliklerinin büyük kışlasının 32 taş sırasına kadar ayakta kalabilmiş kuzeydoğu duvarı Hellenistik Çağ tahkimatının en iyi durumda kalmış parçasıdır.

HEROON

Özellikle Attalos I ve Eumenes II gibi önemli krallara gösterilen saygı ve onların tanrılara yaklaştığı inancı ile yapılan krallar kültünün kutsal yapısı Akropolün ana giriş kapısının sol yanında sütunlu bir avlu etrafında büyük bir yapı halinde inşa edilmiştir. Son şeklini Roma İmparatorluk Çağı'nda alan kare planlı kült odasının arka duvarına bir podyum yerleştirilmiştir. İçinde mezar bulunamayan Heroon'un batıdaki yoldan iki girişi vardır ve iç avluya uzun koridorlardan ulaşılır. Çevredeki evler gibi Heroon'un da kendine özel sarnıcı vardır.

AKROPOLİS

Yukarı kent anlamına gelen akropoliste üç ayrı yerleşme görülür. Akropolün en yüksek ve korunaklı yerinde kral sarayları, tapınaklar ve su sarnıçları bulunmakta olup burada kral ailesi, kentin ileri gelenleri, aydınları, din adamları ve komutanları oturmaktaydı. Orta kentte ise tapınaklar, gymnasiumlar, temenoslar bulunmaktaydı. Aşağı kent ise halkın pazar alışverişi yaptığı bir yerleşme yeri idi.

Bergama antik kentinde araştırma ve kazılar 1874 yılında başlamıştır. Alman Mühendis Carl Humann antik parçalar bulmuş, 1878’de Alman Arkeoloji Enstitüsü kazılara başlamıştır. İsteği üzerine Carl Humann ölümünden sonra Akropolis’te gömülmüştür.1927’ye kadar süren kazılarda Akropolis ortaya çıkarılmıştır. Alman Arkeoloji Enstitüsü, Wolfgang Radt başkanlığında kazı ve onarımlar sürmektedir. Akropolis’te yer alan başlıca yapılar:

TROYAN TAPINAĞI

Troyan tapınağı, 68x58 metre büyüklüğünde bir teras üzerinde yükselmektedir. Bu düzlük akropolün en yüksek yeridir. Daha önce burada bir Hellenistik dönem yapısının bulunduğu şüphesizdir. Tapınak yaptırılacağı zaman bu yer, Roma çağında adet olduğu üzere kemer ve tonoz şeklindeki alt yapılarla bir düzlük haline getirilmiş, tapınak onun üserine inşa edilmiştir. Tapınağın üç tarafı stoalarla çevrilmiştir. Tapınağın uzun kenarında 9, kısa kenarında ise 6 adet korinth düzeninde sütun vardır.

Tapınağın, Temenos’un tam ortasında yer alması Roma sanatının etkisini göstermesi bakımından önemlidir. Tapınağı Hadrian, selefi Troyan için yaptırmıştır. Burada her iki imparatora da tapınıldığı anlaşılmıştır. Çünkü tapınağın içinde Troyan’ın ve Hadrian’ın kolosal mermer heykellerinin başları bulunmuştur. Söz konusu eserler günümüzde Berlin Müzesi’ndedir.

Bergama Antik Kenti

Batı Anadolu’da Bakırçayın geçtiği ovanın kuzeyinde kurulmuş eski uygarlık merkezlerinden biridir. Denizden yüksekliği 60m. olup akropol 335 metrededir. Yapılan kazılarda ele geçen seramik parçalarından burada arkaik dönemde bir yerleşim olduğu anlaşılmaktadır.
Bergama kelime olarak sarp kayalık anlamına gelmektedir.
Tarihte ilk kez Xenophon “Onbinlerin Seferinde ( M.Ö. 400-399 )” geçer. Eski yazılı kaynaklar Bergama’yı bir süre Pers Kralı adını Eretrialı Gonylos’un yönettiğini söyler. M.Ö.334 yılında Pers Krallığı ile birlikte Bergama da Büyük İskender’in eline geçer. İskender’in ölümünden sonra generallerinden biri olan Lysimachos bir seferi sırasında buradan geçerken 9000 talentlik ( 1 talent 26 kilo altın ) hazinesini korumak için Bergama’nın komutanı olan Philetairos’a bırakır. Lysimachos ölünce Philetairos bu parayı kullanarak Bergama Krallığını kurar. Bergama 150 yıl boyunca Helenistik dönemin en parlak merkezlerinden biri olur ( 283-133)
Philetairos ( M.Ö. 283- 263) krallığını Marmara kıyılarına kadar genişletti. Yeğeni I.Eumenes ( M.Ö.263- 241 ) eldeki toprakları korudu ise de Galatlara karşı haraç ödemek zorunda kaldı. I. Eumenes’in oğlu I.Attolos ( M.Ö.241-197 ) Galatlara karşı başarıyla savaştı ve kral unvanını kullanmaya başladı. Attolos sanat ve kültüre meraklı idi. Kentin ilk güzel yapıları onun zamanında inşa edildi. II. Eumenes ( M.Ö. 197-159 ) Roma ile kurduğu yakın ilişkilerle Bergama krallığını Helenistik dönemin en güçlü devletlerinden biri haline getirdi. Dönem boyunca Bergama, eski dünyanın başta gelen kültür merkezleri arasında yer alıyordu. Kentin çok zengin bir kütüphanesi vardı. Akropoldeki en önemli ve en güzel yapılır II. Eumenes tarafından inşa ettirildi. Bu dönemde Brgama mimarlık ve heykeltıraşlık konusunda Helenistik dönemin önderi. II. Eumenes’in kardeşi II.Attalos ( M.Ö. 159-138 ) ve onuda oğlu III.Attalos ( M.Ö.138-133) izledi. III.Attalos ölümünden önce bir vasiyet ile Bergama Krallığını Roma İmparatorluğuna bağışladı.
Bergama Roma cağında da önemli bir merkez oldu. Kent Hristiyanlık döneminde bir piskoposluk merkezi olmuştur. İncil’de sözü edilen yedi kiliseden biri burada bulunuyordu. Bizans çağında kent yeni bir surla çevrildi ve bu surların yapılmasında Helenistik ve Roma kalıntılarındaki taş bloklar, heykeller ve kabartmalar kullanıldı. M.S 716’da bir süre Araplar tarafından işgal edilen kent 1330 yılında Türklerin eline geçti

KÜTÜPHANELER

İZMİR ATATÜRK İL HALK KÜTÜPHANESİ
Atatürk İl Halk Kütüphanesi İzmir’de Hisar Cami altında 1775 tarihinde Ahmet adlı hayırsever kitap dostu tarafından vakıf olarak tahsis edilmiştir.

Vakıflar idaresine bağlı vakıf kütüphanelerinin Milli Eğitim Bakanlığına devredilmesi üzerine Hisarı Şerif Kütüphanesi ,Pazar Yeri, Hatun iye, Şadırvan, Baş durak, Tuzcuzade, ;it Pazarı kitaplıkları ile birleştirilerek HİSAR UMUMİ KÜTÜPHANESİ adıyla Salepçioğlu Camiinin alt tarafına taşınmış, yer yetersizliği sebebiyle 1934 yılında Halk Evi binasına , 1942 yılında okullar müzesinin (Halen Merkez Çocuk Kütüphanesi) salonuna nakledilmiştir.

İzmir’de Kemer altı Camiinde faaliyette bulunan Salepçi zade Ahmet Efendinin kurmuş olduğu Salepçioğlu Vakıf Kütüphanesinde 1948 yılında milli Eğitim Bakanlığına devredilince bu iki kütüphane birleştirilerek Hisar Salepçioğlu Kütüphanesi adını almış ve 1952 yılına kadar bu isim altında hizmetini sürdürmüştür.

1952 yılında şimdiki Atatürk Müzesi binasının alt katına taşınan kütüphanenin adı ATATÜRK KÜTÜPHANESİ olarak değiştirilmiştir.1957 yılında ise adı ATATÜRK UMUMİ KÜTÜPHANESİ olarak değiştirilmiş 22.02.1957 yılında müdürlük haline getirilmiştir. 1962 yılında kütüphanenin adı Bakanlıkça ( Atatürk İl Halk Kütüphanesi ve İzmir Şehri Atatürk Müzesi Müdürlüğü ) olarak değiştirilmiştir.

İzmirin Tarihi

Eski İzmir kenti (Smyrna) körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık yüz dönüm olan bir adacık üzerinde kurulmuştu. Son yüzyıllar boyunca Meles Irmağı Sipvlos (Yamanlar) Dağı'ndan gelen sellerin getirdikleri mil ile bugünkü Bornova ovası oluştu ve yarım adacık bir tepe haline dönüştü.
Şimdi Tepekule adını taşıyan bu höyüğün üzerinde Tekel Müdürlüğü'nün İzmir Şarap ve Bira Fabrikasına ait numune bağı bulunmaktadır. 1955'ten beri yoğun gecekondu bölgesi olan bu çevrede İzmir'deki ilk yerleşim yeri olarak tespit edilen İzmir Höyüğü bulunur. Buradaki ilk kazılarda Türk Tarih Kurumu ile Eski Eserler ve Müzeler GENEL Müdürlüğü”nün katkıları büyük olmuştur.
Batı Anadolu kıyılarındaki ilk yerleşimler genelde ki bunlar Troya Savaşlarını sonra kurulan Aiol, Ion ve Dor kökenlidir, küçük yarımadalar üzerinde kurulmuştur. Bunlar, Çandarlı, Foça, İzmir, Klazomenai, Miletos ve İasos gibi yerleşimlerdir. Bunun nedeni yerleşim yerlerini kuran ve oturan insanların daha çok Hellenli ve den olmalarıdır. Böylece yarımada yerleşikleri hem iki limana sahiptiler, hem de kara denizden gelecek saldırılara karşı güvence içindeydiler. Elverişsiz havalarda limanlardan biri uygun olmadığı taktirde gemiciler diğer limanı kullanma şansına sahiplerdi. Bayraklı Höyüğü körfezin kuzeydoğu köşesinde, kuzeyine sarp kayalı Yamanlar Dağı'nı da alarak karadan gelecek saldırılara karşı rahat bir konumdaydı. Güneyi imbata açıktı. Eski İzmir yerleşimi yaklaşık 3000 yıl boyunca bu yarımada üzerinde ver aldı. M.Ö. 4. Yüzyılın ikinci yarısında büyük nüfus artışı yüzünden bugünkü Kadifekale eteklerine taşındı.